Merhaba dizi tutkunları!
Bugün sizlerle, polisiye severlerin radarına takılabilecek ama herkesi tam anlamıyla tatmin edip edemeyeceği tartışmalı bir yapımı konuşmak istiyorum: Crossing Lines.
Bir Gölgeler Dedektifi: Carl Hickman
Dizinin merkezinde, eski NYPD (New York Polis Teşkilatı) mensubu Carl Hickman var. Bir zamanlar yıldızı parlayan bir dedektifken, yaşadığı bir olay sonrasında hem fiziksel hem de ruhsal yaralar almış. Elinden yaralanmış, görevden alınmış ve kendini Avrupa’da bir lunaparkta çöp toplayıcısı olarak bulmuş. Yetmezmiş gibi bir de morfin bağımlılığı geliştirmiş… Hani deriz ya, “dibe vurmak” – işte tam da öyle.
Bu kırık ama zeki adam, bir gün Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kurduğu özel bir dedektif ekibine dahil oluyor. Hollanda’nın Lahey şehrinde bir araya gelen bu ekip; Alman teknik uzman, İtalyan sorgucu, Fransız suç analisti ve İrlandalı silah uzmanıyla tam anlamıyla bir Avrupa karması! Bu çok uluslu ekibin amacı ise kıtalararası suçları çözmek, organize suçlara karşı sınır tanımadan adalet sağlamak. Konsept kulağa oldukça iddialı geliyor değil mi?
Polisiye Sever Misiniz? Buyurun Avrupa’ya!
Crossing Lines, her bölümü ayrı işlenen vakalarla karşımıza çıkan, klasik “olay çözüm odaklı” polisiye dizilerinden biri. Ancak şöyle bir durum var: Olaylar o kadar hızlı gelişiyor ve çözülüyor ki, bazen sanki “hadi bu da aradan çıksın” havası seziliyor. Bir polisiye dizide o merak duygusu, “acaba şimdi ne olacak?” sorusu sürekli diri tutulmalı. Ne yazık ki, bu dizi yer yer bu gerilimi ve sürükleyiciliği yeterince sağlayamıyor.
Senaryo açısından baktığımızda ise… açık konuşmak gerekirse, fazlasıyla yüzeysel. İşlenen suçlar ne kadar karanlık ve çarpıcı olsa da, işleniş biçimi daha çok bir taslak senaryo havasında kalıyor. Hikâyeler hızla işlenip bitiyor ve karakterlerin kişisel gelişimlerine fazla derinlik verilmiyor.
Fichtner’ın Hatırına…
Gelelim dizinin parlayan yıldızına: William Fichtner.
Kendisi özellikle Prison Break dizisindeki Ajan Mahone karakteriyle gönlümde taht kurmuş bir oyuncu. Crossing Lines’ta da yine depresyon, bağımlılık ve zeka üçgeninde sıkışmış bir karakteri oynuyor. Rolüne tam oturmuş, hakkını veriyor. Onun olduğu sahneler her zaman bir adım önde. Açıkçası bu diziye başlama sebeplerimden biri de Fichtner’a olan hayranlığımdı.
Ne Beklemeli, Ne Beklememeli?
Eğer beklentiniz yüksekse, derin senaryolar ve ustaca kurgulanmış olaylar arıyorsanız, Crossing Lines size pek hitap etmeyebilir. Ama Avrupa’nın farklı şehirlerinde geçen, değişik aksanlara, kültürlere sahip karakterlerin yer aldığı bir polisiye diziyi şöyle “çerezlik” izlemek isterseniz, neden olmasın?
İlk sezonu zorla bitirmiş olsam da, ikinci sezona dair bir umut beslemeden edemiyorum. Belki karakterlerin geçmişlerine daha fazla inerler, belki olaylar biraz daha dramatik derinlik kazanır. Kim bilir?
Son Sözüm:
Crossing Lines, kusurlarıyla birlikte kendine has bir yapım. Geniş bir coğrafyada geçen olayları, uluslararası suçun perde arkasını ve farklı disiplinlerden gelen dedektifleri izlemek ilginizi çekiyorsa, bir şans verebilirsiniz.
Benim gibi Fichtner hayranıysanız, zaten izlemişsinizdir ya da izlemek üzeresinizdir 🙂
İyi seyirler, bol cinayetli ama bol çözümlemeli bir dizi gecesi dilerim! 🎬🔍